17. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nda Katolikler ve Kapitülasyonlar

Anadolu Din ve İnançları Platformu araştırmacılarından Dr. Vanessa R. de Obaldía "17. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nda Gayrimüslim Cemaatlerin hukukî durumu: Katolikler ve Kapitülasyonlar" başlıklı kitabın yazarı Dr Radu Dipratu ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Dr. Dipratu ADİP'in 2021'de gerçekleştirdiği "Anadolu'da İnanç Mekanlarında Dönüştürmeler" başlıklı uluslararası konferansının "Ahdnameler, Mimamarlık ve Dönüşüm: Osmanlı Döneminde Latin Katolik Durum Çalışmaları" başlıklı bölümüne "Osmanlı Galatasında katolik kiliselerin ahdnamelerle belirlenen yasal statüsü" konulu tebliği ile katılmıştı.


Söyleşi: Dr. Vanessa R. de Obaldía

- Kendinizi tanıtak ve şu anda yaptığınız araştırmanızdan bahsederek başlayalım?

Bükreş'teki Romanya Akademisi Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsü'nde (ISEES) çalışan, erken modern Osmanlı İmparatorluğu konusunda uzmanlaşmış bir tarihçiyim. Doktoramı 2017 yılında Bükreş Üniversitesi Tarih bölümünden aldım. Başlıca ilgi alanlarım Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Katolikler ve Osmanlı diplomasisidir. Şu anki araştırmam beni biraz alıştığım alanımın dışına çıkardı: ISEES tarafından sağlanan TYPARABIC ERC ileri aşama burslarından yararlanan bir genç araştırmacı olarak, 18. Yüzyılın başlarında İstanbul'da ilk Türk matbaasının kurulmasına yol açan siyasi ve kültürel bağlamı inceliyorum.

- Kitabınız doktora tezinize dayanıyordu. Kitabınızı kısaca tanıyabilir ve temel amaçlarını açıklayabilir misiniz?
Kitabımın temel amacı, 17. yüzyıla odaklanarak, Babıali'nin yabancı devletlere verdiği kapitülasyonlarda (Ahdname-i Hümayun) kendi topraklarındaki Katoliklere ilişkin düzenlemeler yapıp yapmadığını ve ne ölçüde formüle ettiğini tespit etmektir. Kitap iki bölüme ayrılmıştır: ilk bölüm, Katolikler (aynı zamanda Protestanlar ve Ortodokslar) ile ilgili hükümleri içeren kapitülasyonların tarihsel bir taslağını sunarken, ikinci bölüm bu hükümleri, bu düzenlemelerin kapsadığı üç ana unsura dayanarak daha ayrıntılı olarak inceler. (Mesleksizler, din adamları ve kiliseler). Osmanlı bakış açısını anlamaya çalışırken, çoğunlukla (kasıtlı olarak) yanlış yorumlanan bu kapitülasyonların orijinal Osmanlıca metinlerine dayandım. Kitap ayrıca, Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Katoliklerin resmi veya münhasır koruyucusu olarak hareket ettiği şeklindeki yaygın inanca meydan okuyor ve Babıali'nin Venedik'e, Kutsal Roma İmparatorluğu'na ve Polonya-Litvanya 'ya verilen kapitülasyonlar aracılığıyla benzer ve bazen daha da genişletilmiş ayrıcalıklar tanıdığını gösteriyor.

- Katolikliğin kapitülasyonlar yoluyla düzenlenmesi konusunda sizi kitap yazmaya iten ne oldu? Neden özellikle 17. yüzyılı seçtiniz?
Temel motivasyonum, Osmanlı İmparatorluğu'nda Katolikler ve Katoliklik konusunu ele alan çok sayıda çalışmaya rağmen, genellikle kapitülasyonların eskimiş çevirilerine dayanan bazı basit yorumlarla Osmanlı bakış açısının genellikle ihmal edilmesiydi. Orijinal Osmanlıca metinleri okuduğumda, bu kitabın yazılmasına yol açan zengin, keşfedilmemiş bir araştırma alanı bulmak beni şaşırttı. Katolikliğe değinen kapitülasyonların büyük çoğunluğunun bu zaman diliminde gerçekleşmiş olması nedeniyle 17. yüzyıla odaklanma doğal olarak gerçekleşti. Bundan önce, 15. yüzyılda dini konuları içeren yalnızca birkaç kapitülasyon vardı, ancak bunlar yalnızca fethedilen Katolik topluluklara veriliyordu; Aynı şekilde, 1699 Karlofça Antlaşmalarının ötesinde, Doğu Kiliselerinin Roma ile birlik içinde ortaya çıkması, Osmanlıların Avrupa eyaletlerinin kademeli olarak kaybedilmesi ve iç işlerine artan yabancı müdahalesi gibi 18. yüzyılın getirdiği birçok değişiklik, çoğunlukla karşılaştırmalı çalışmalarda yalnızca kısa incelemelere yol açtı.


- ʿAhdnāme, Nişān, Berāt, gayrimüslimlerin hukukî durumları ile ilgili olarak düzenlenen üç tür Osmanlı belgesinin adıdır. Bunların dilsel anlamlarını, diplomatik özelliklerini, içeriklerini ve uygulamalarını detaylandırabilir misiniz?
Basit bir ifadeyle, ahdname (“antlaşma mektubu”) Osmanlıların yabancı devletlerle kurduğu resmi ilişkiler ve fethedilen ya da haraca bağlanan devletler ile ilişkilerini belirleyen başlıca yasal belge idi. Ana amaçları önce siyasi (barışı yürürlüğe koymak, toprakların fethini onaylamak, yıllık haraç vermek vb.), sonra ticari (ticareti, yabancı tüccarların statüsünü ve konsolosluk yetkisini düzenlemek) ve son olarak da diniydi (hacılar - din adamlarının güvenliği ve ibadethanelerin hangi koşullarda yenilenebileceği).
Nişanlar ve beratlar söz konusu olduğunda, bu belgelerin daha heterojen bir uygulaması olduğu için tartışma biraz daha karmaşıklaşır. Ancak kitapta sunduğum, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Katoliklerin dini meselelerini ele alan nişanlar ve beratlar için ilke, nişanların ahdnâmelerin bir tür eki gibi davranarak, yabancı bir devlet başkanına ek ayrıcalıklar garanti etmesidir. beratlar bir piskoposun kendi piskoposluğu üzerindeki ayrıcalıklarını ve yetkilerini de tanımlayabiliyordu.

- Kapitülasyonlar, Müslüman devletle barışçıl ilişkiler sürdürmek şartıyla imtiyazlar ve tavizler veren, genellikle tek taraflı, karşılıklı olmayan anlaşmalardı, örneğin Fransa'ya verilen kapitülasyonlar. İki taraflı kapitülasyonlara örnek verebilir misiniz?
17. yüzyıl için muhtemelen en iyi örnek Habsburg kapitülasyonlarıdır. Osmanlılar ve Habsburglar arasındaki barış anlaşmaları gerçekten iki taraflıydı: barış ve ticaretle ilgili iki taraflı hükümler içermekle kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı ahdnamelerinin İmparator tarafından Latin belgesi aracılığıyla onaylanması şartını da içeriyordu. Benzer bir uygulama, yüzyılın sonlarında Rusya ile barış sürecinde ortaya çıkacaktı. Ancak dini konularda mütekabiliyet yoktu. Katolik din adamları ve misyonerler, Rus kapitülasyonlarında Kudüs'e giden Rus hacılar gibi, Habsburg kapitülasyonları aracılığıyla korunuyordu. Ancak örneğin, Habsburg topraklarına giren veya Çar topraklarında yaşayan Müslümanlarla ilgili herhangi bir dini hüküm yoktu.

- Kapitülasyonlar ne ölçüde İslam hukukuna (şeriat) uyuyordu? Maddelerden herhangi biri yasanın ilkelerinden saptı veya bu ilkelerle çelişti mi?
Kapitülasyonlar, padişah hukukunun (kanun) kurucu unsurları olarak, şeriatta emredilmemiş durumları şerî kuralları ihlal etmeden açıklığa kavuşturmak veya kanunlaştırmak anlamına geliyordu. Ancak uluslararası ilişkiler için hayati önem taşıyan ve şeriatla bağdaşmayan örf ve adetler sonunda kapitülasyon metinlerine de girmiştir. Gayrimüslimlerin İslami cizye vergisinden muaf tutulması (Osmanlılar bunu etiketlemek için haraç ve cizyeyi birbirinin yerine kullanmıştır) iyi bir örnektir. Şeriata göre yabancı bir gayrimüslim (müstemin), cizye ödemeden İslam yurdunda ancak bir yıl ikamet edebilir; bu süre sona erdikten sonra ya ülkeden ayrılacak ya da kalıp cizye vergisini ödeyerek esasen zimmi olacaktı. Kapitülasyonlar, bu hükmün yürürlükten kaldırıldığını açıkça beyan etmemekle birlikte, müsteminlerin ikametine ilişkin herhangi bir süre sınırını kaldırmıştır. Aynı şekilde, yabancı elçi ve konsolosların çalıştırdığı tercümanların neredeyse tamamen zımmi nüfustan geldikleri bir dönemde, haraç da dahil olmak üzere çeşitli vergilerden muaf tutulacaklarını beyan etmiştir.

- Tüm gayrimüslimlere İslam hukukuna göre eşit muamele edilecekti. Uygulamada, Osmanlı politikası imtiyazlar verirken bir mezhep veya bir yabancı gücü diğerine tercih ediyor muydu?
Elbette uygulama, imparatorluğun gayrimüslim nüfusunun yönetiminde belirli ayrımların yapılması gerektiğini dikte etti. Örneğin Katolikler, Ortodokslar ve Ermeniler arasında kaçınılmaz olarak çıkan çatışmalara Babıali müdahale etmiştir. Bir yandan, bazen zımmilerin Katolikliğe geçişini yasaklayan fermanlar çıkarılırken, diğer yandan bazı nişanlar ve beratlar, Ortodoks din adamlarının Katolik piskoposluklarının işlerine karışmasını açıkça yasaklamıştır. Konuyla ilgili bir başka örnek de, Oded Peri'nin zekice ortaya koyduğu, Kudüs ve Beytüllahim'deki Hıristiyan kutsal yerlerinin statüsüdür. Babıali, Katolikler ve Ortodokslar arasında bir denge sağlamaya çalışırken, 17. yüzyılda bir hizbi veya diğerini desteklemekten birçok kez vazgeçti. Buradaki kilit nokta, zaman çerçevesini ve coğrafi sınırları net bir şekilde tanımlamaktır: Osmanlı'nın çeşitli gayrimüslim mezheplere yönelik politikası, zaman ve mekan açısından kesinlikle tutarlı değildi. Kapitülasyonlar, dış güçler açısından birini diğerine üstün kılmıyordu.
Dış güçler söz konusu olduğunda, kapitülasyonlar Katolikler üzerindeki imtiyazlar konusunda birini diğerine tercih etmiyordu. Elbette, bir ulusa veya diğerine verilen daha iyi formüle edilmiş veya daha tutarlı maddeler tespit edilebilir, ancak bu, Babıali'nin resmi hami statüsünü tek bir devlete verdiği anlamına gelmez.

- 17. yüzyılda Osmanlı kapitülasyonlarından en çok hangi dış güç yararlandı?
Dini ayrıcalıklar söz konusu olduğunda, diğer Katolik kapitülasyon güçlerinin aksine 17. yüzyılda Osmanlılarla hiçbir zaman savaşmadığı için en çok Fransa'nın yararlandığını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca 17. yüzyıl Venedik ahdnameleri Katoliklerle ilgili herhangi bir ayrıcalık içermiyordu: Bunlar 1604 nişanında (1615'te yeniden yayınlandı) bulundu. Bununla birlikte, örneğin Kudüs'teki veya Ege adalarındaki Katolikler için padişahtan ricada bulunurken, Venedik bailo'su Fransız büyükelçisi kadar etkiliydi. Osmanlı Macaristan'ındaki Katolik misyonerlerin faaliyetlerine gelince, yardım isterken kesinlikle Paris'ten çok Viyana'yla ilgileri vardı. Bu nedenle, 17. yüzyıl boyunca Osmanlı kapitülasyonlarından Katolikler açısından en çok yararlanan tek bir yabancı güç olduğunu düşünmüyorum; yine, her şey zamana ve mekana bağlıdır.

- Kitabınız daha önce incelenmemiş ve yayınlanmamış arşiv materyalleri de sağladı. Hangi arşivlere başvurdunuz ve gerekli materyallere ulaşmada herhangi bir engelle karşılaştınız mı?
Venedik’teki Archivio di Stato di Venezia ve Paris’teki Bibliothèque nationale, Archives Na
tionales ve Archives Diplomatiques'i ziyaret etme fırsatım oldu. Bükreş'teki ulusal arşivlerde tutulan bazı mikrofilm kopyalarından da yararlandım. Kitabın yazılması da pandemi kısıtlamalarına denk geldi, bu nedenle seyahat 2021 yazına kadar ciddi şekilde kısıtlandı (kitap Eylül 2021'de çıktı). Yine de, Viyana ve Cenova arşivlerinden taramalar veya kopyalar almayı başardım. Böylece, pandemi sırasında getirilen olağanüstü sınırlamalar dışında, her şey her bir arşivin gelenek ve göreneklerine göre düzenlendi.

- Araştırmanız sırasında karşınıza çıkan en ilginç ve düşündürücü arşiv belgesi hangisiydi?
Bu, Paris'teki Archives Nationales'de saklanan 1604 tarihli Fransız ahdname'nin yasallaştırılmış bir kopyası olacaktır. Osmanlı belgelerinin 19. yüzyılın ünlü editörü Baron de Testa'nın arkasındaki ipuçlarını takip ederek, Kudüs'teki Fransiskanlara ayrıcalıklar tanıyan bir nişan arıyordum, ki bunun aslında Fransa'ya verilen kapitülasyonun bir kopyası olduğu ortaya çıktı. Nüsha 1650'lerin sonlarında veya 1660'ların başlarında yapılmış ve o zamanlar Rumeli kazaskeri olan Seyyid Mehmed Emin Efendi tarafından tasdik edilmiştir. Bu, şu anda kayıp olan orijinal ahdname'ye en yakın örnektir ve metin şimdiye kadar yalnızca iki basılı nüshadan biliniyordu. Kitapta bu belgeden bahsetmişken, yakın gelecekte onun eleştirel bir baskısını yayınlayacağım.

- Kitabınız, 17. yüzyılda Hıristiyan-Müslüman ilişkilerinin daha iyi anlaşılmasına ne ölçüde katkıda bulunuyor?
Kapitülasyonlardaki ilgili pasajların orijinal Osmanlıca-Türkçe metinlerinin bir incelemesini sağlayarak, tartışmanın aşırı basitleştirilmiş baskı ve yolsuzluk anlatılarından, Katoliklerin statüsünün (hem yerel hem de yabancı) Osmanlı İmparatorluğu'nda ve Osmanlı-İslam yasal bağlamında  günlük etkileşimleri dikte eden gelenekleri dikkate alarak daha incelikli bir değerlendirmesine kayabileceğini umuyorum.

- Kitabınızda günümüz Türkiye'siyle ilgili örneğin ayin özgürlüğü, sadaka toplama, vergi muafiyeti ve kendi dinini yayma gibi bazı konular var. Eserin günümüz Türkiye'sindeki Hristiyanlarla ilgili olarak rehberlik edebileceğini düşünüyor musunuz?
Genel olarak, en azından 17. yüzyıla kadar, geçmişe bakarak çağdaş sorunların çözülebileceğini düşünmüyorum! Bu nedenle, kitabımın, herhangi bir tarihsel çalışma gibi, toplumların bir noktaya kadar nasıl geliştiğini açıklamayı amaçladığını ve gelecekteki gelişim modellerini sunmadığını düşünüyorum. Elbette dersler çıkarılabilir, ancak maalesef tarih çoğu zaman daha kötü niyetli siyasi gündemleri körüklemek için yanlış yorumlanır. Dini eşitlik ve özgürlük, geçmiş ayrımlarımız değil, mevcut politika yapıcılar için belirleyici faktör olmalıdır.

- Kitabınızın Türkçe'ye veya başka bir dile çevrilmesi gündemde mi?
Evet, kesinlikle başka bir dile, özellikle de Türkçe'ye çevrilmesini isterim. Şimdiye kadar aldığım tek teklif onu Rumence'ye çevirmemdi, ama kesinlikle süreci tekrar yaşamak için gereken güce sahip değilim (doktora tezim Rumence idi ve kitap üzerinde çalışmaya başladığımda bunun basit bir çeviri süreci olacağını düşündüm, ancak sonunda her şeyi yeniden yazdım, yalnızca genel yapıyı korudum).

- Osmanlı İmparatorluğu'nda Katoliklik konusunda gelecekte herhangi bir proje planlıyor musunuz?
Şu anki ana yükümlülüklerim farklı konularda olsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nda Katoliklik benim tercih ettiğim konu olmaya devam ediyor ve cevaplanmamış birçok araştırma sorusu var. Örneğin, Katolikler ve Katoliklik ile ilgili Osmanlı mevzuatını daha fazla araştırmak istiyorum, ancak bu sefer kapitülasyonlardan uzaklaşarak, işlerin daha pratik tarafını ele alan berat ve fermanlara geçiyorum. Arada bir oraya buraya gönderilen dergi makalesi veya kitap bölümü dışında, gelecekte Katoliklerin erken modern çağda Osmanlı toplumuna nasıl entegre olduğuna dair her zamankinden daha net bir resim sunacak, muhtemelen bir ekibin dahil olduğu daha büyük bir projeye başlamayı umuyorum.



Lahey Ulusal Arşivi (https://www.nationaalarchief.nl/en/research/archive/1.01.02)