“Mübadele edilen nüfus Ayvalık'a geldiğinde sobaların üzerinde sıcak yemek buldular.” Kasabadaki on günlük saha çalışmam sırasında en sık duyduğum cümle bu oldu. Rengarenk boyanmış Rum evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, gözde kafeleri ve hareketli limanı ile günümüzün şirin Ayvalık kasabası acı dolu geçmişini gizliyor.
Yunanlılar tarafından Kydonies (Κυδωνίες) ve daha sonra Aivali (Αϊβαλί) olarak bilinen Ayvalık, Yunanistan ile Türkiye arasında 30 Ocak 1923'te imzalanan bir anlaşma ile Anadolu ve Trakya Rum Ortodoksları (bazı istisnalar dışında) ile Yunanistan'ın Müslüman nüfusu arasındaki zorunlu nüfus mübadelesine yenik düşen bir kasabaydı. İnsanlar yerlerinden edildiler, evlerini ve mallarını terk etmeye zorlandılar. Geri dönüşü yasaklanan meçhul bir diyara yerleştirildiler. Ayvalık'a yerleşenlere her ne kadar mesken ve bağ tahsis edilse de yeni bir hayat kurmaya çalıştıkları için zorluklar büyüktü. Anne-babaları çok küçük yaşta, hatta anne karnındayken gelen, zorlukların, fedakarlıkların dokunaklı hikayelerini aktaran, değişimin onları kendi tarihlerinden kopardığı kişisel duygularını paylaşan ikinci kuşaktan sayısız kişiyle konuştum. Görüştüğüm kişilerin ortak görüşü mübadele kararının o dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda doğru olduğu yönündeydi.
1923 mübadelesinin önemli bir kısmı taşınmaz malları içeriyordu. Ana kara, Ayvalık ve adalar sayısız Rum Ortodoks kilisesi ve şapeliyle bezenmişti. Bugün hiç biri ibadet amaçlı hizmet vermiyor. Bölgede hiçbir Rum Ortodoks kalıcı olarak ikamet etmiyor. Kiliseler yeni kurulan Türkiye Cumhuriyet’nin malı oldu, şapeller özel ellere geçti. Bugün Ayvalık'ın birçok kilisesi, arazisi otopark olarak kullanılan Agia Triada Kilisesi gibi eski ihtişamlı yapılarının harap edilmiş kabuklarıdır. Diğerleri ise hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Günümüze ulaşan kiliseler, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bakımı yapılan Çınarlı Camii (eski adıyla Agios Giorgos) gibi yeni Müslüman nüfusun dini ihtiyaçlarına hizmet etmek için mübadeleden hemen sonra yapısal dönüşüme uğramıştır. Ayvalık Ayazması (Faneromeni) ve Taksiarkiler de dahil olmak üzere daha modern dönüşümler, tüm inançlardan insanları tek bir ortak alanda bir araya getirmeyi kolaylaştıran müzeler olarak hizmet ediyor.
Araştırmam beni 2009'da kurulan Pirsultan Abdal Kültür Derneği Ayvalık şubesine de götürdü. Bu kültür merkezi nüfus mübadelesi sırasında gelen ve daha sonra çoğunlukla baskın Sünni nüfusla birleşen Alevi-Bektaşi topluluğundan ziyade, son yirmi yılda Türkiye'nin diğer bölgelerinden şehre göç eden Alevi topluluğunun meyvesidir. Belediyeye ait arsa üzerinde yer alan külliye yemekhane, mutfak, morg, lokal, ofis ve kasabanın tek cemevinden oluşmaktadır. Dernek sadece cem ve lokma dağıtımı gibi ritüeller için değil, aynı zamanda kültür ve eğitim faaliyetleri ile kadınlar kolu için de alan sağlıyor. Covid-19 pandemisi nedeniyle faaliyetlerin çoğu askıya alınmış olsa da, Ayvalık Alevi toplumu gelişmeye devam ediyor.
Ayvalık'a tarihi ve insanlarıyla ilgili ön yargılar ve yanılgılarla gittim. Ayrılırken şehirdeki pek çok kişiyle yaptığım kişisel temas ve konuşmalar sayesinde bu yanlış anlamaların düzeltilmesinden memnuniyet duydum. Bugüne kadar, saha çalışmam boyunca rehberlik ve destekleriyle bana büyük bir hevesle yardım eden yerli ve göçmen, müslüman ve gayrimüslim, Ayvalık ve Cunda Adası halkının misafirperverliği beni derinden etkiledi. Nüfus ve mal mübadelesine dair geçmişin acı hatıraları Türkiye kültüründe var olan yabancıya yakınlık ruhuna gölge düşürmemiştir.
(Önümüzdeki aylarda ADİP ve ADO web sitelerinde yukarıda geçen konular genişletilmiş makaleler halinde yayınlanacaktır.)