'Karma Hayatlara' Yeni Bir Bakış: Kısmet Tabii...

Kısmet Tabii… Anna Maria Beylunioğlu Ve Özgür Kaymak’ın birlikte araştırıp yazdığı kitap bu hafta raflardaki yerini aldı… İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarında gerçekleştirilen bu evlilikleri konu eden kitap, bir yandan birleşen ‘karma hayatlara’ ışık tutarken, diğer yandan toplumsal alanda kimliklerin gelişim sürecini bizlere anlatıyor…  Kitabın bir önemli özelliği de karma evlilikler alanında yapılmış ve konuyu derinlemesine inceleyen ilk akademik çalışma olması...  Biz de ‘Kısmet Tabii...’yi kitabın yaratıcılarından biri olan Anna Maria Beylunioğlu ile konuştuk …  
 


İşte Anna Maria Beylunioğlu ile yaptığımız o röportaj:

Kendinizle ilgili bize biraz bilgi verir misiniz?  Anna Maria Beylunioğlu kimdir, neler yapar?

Tabii, Antakya kökenli Mersin doğumluyum. Rum Ortodoks (ben genelde Arap Ortodoks demeyi tercih ediyorum) cemaatindenim. Akademisyenim ve aşçıyım. Akademik olarak ilgi ve çalışma alanlarım din özgürlüğü, din-devlet ilişkileri ve Türkiyeli azınlıklar. Bunun yanında aşçılık mesleğini çeşitli sebeplerle icra edemediğim için o ilgi alanımı da akademik alana çekme sürecindeyim. Bir üniversitede yarı zamanlı olarak. “Din, siyaset ve toplum” dersi vermenin yanı sıra “yemek, siyaset ve toplum” adlı bir ders de vermekteyim. Son zamanlarda yemek,siyaset ve toplum ilişkisine dair de çeşitli yerlerde yazılar kaleme almaktayım. Son olarak da ikiz kız annesi olduğumu söyleyebilirim.


Kısmet Artık… Kitabınızın içeriği aslında nedir? Okuyucuya bu kitapla neyi sunmak istediniz?

Meslektaşım Özgür Kaymak ile yazdığımız tam ismiyle “Kısmet Tabii: İstanbul’un Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarında karma evlilikler” kitabımız özellikle bu üç etno/dinsel toplumun kendi aralarında ve geniş toplumla, yani Müslüman ve Alevilerle yaptıkları evliliklere odaklanmaktadır. Bu çalışmayla etno/dinsel, sınıfsal ve kültürel birçok sosyal kimliğin kesiştiği bu cemaat bireylerinin ilişkilerini ve evliliklerini nasıl gerçekleştirdiklerini, deneyimlerindeki ortaklık ve farklılıkları anlamayı hedefledik. Kitap bu evliliklerle ilgili teorik bir altyapı sunmanın yanında kuşaklar arasında karma evliliklere bakışın nasıl değiştiğini, tanışma hikayelerini ve evliliğe giden süreçte yaşanan sıkıntıları, birlikte yaşama kültürünü nasıl oluşturduklarını, süreçte yaşanan sorunları (dini ritüellerin yaşanması, bu evliliklerden olan çocuğa dair konular, mezarlık meselesi, din değiştirme gibi), ve bu süreçte evliliği gerçekleştirmek için oluşturdukları stratejilerin ortaklıkları ve dini otoritelerin bakış açısını konu ediyor. Bununla beraber kitabın toplumsal cinsiyete değinen bir ayağı da bulunuyor.


Kitapta yer alan hikayeler gerçek hayatlardan bölümler içeriyor. Bu da kitabı ilginç kılan önemli bir diğer nokta… Siz bu görüşmeleri hangi inanç gruplarından, kaç kişi ile yaptınız ve bu insanlara nasıl ulaştınız?

14 Ermeni, 19 Rum, 18 Yahudi, iki de Bulgar Ortodoks, görüşmecimiz oldu. Buna ek olarak eşleri Yahudi olan üç Müslüman birey ile görüştük. Evlendikten sonra Hristiyan olan bir görüşmecimizin de eşi Süryani.  Burada kişilerin içine doğdukları etnik/dini kökeni baz aldığımızı belirtmek isterim. Ayrıca görüşmecilerin bazıları ile çift olarak, bazıları ile de tek görüştük. Görüşmecilere ulaşmak zor olmadı aslında. Benim azınlık cemaati üyesi olmam, çalışma arkadaşım Özgür’ün de Büyükadalı olması bize bu çevreyi oluşturmuştu halihazırda. Bir de tabii ikimiz de öncesinde azınlık cemaatleri üzerine çalışmalar sürdürdük, bu da kolaylaştırıcı bir unsur oldu. Tabii biz görüşmelere başladıktan sonra her birey ya da çift bizi tanıdıkları diğer bir karma evlilik yapan çifte yönlendirdi. Kartopu yöntemi deniyor buna akademide.


Karma evlilikler konusunu araştırırken yaptığınız çalışmalarda nasıl veriler elde ettiniz?  En fazla hangi cemaatler arasında evlilikler gerçekleşiyor?

Bütün cemaatler gittikçe artan sayılarla karma evlilik gerçekleştiriyor aslında. Sadece İstanbul Rumları ile Antakya kökenli Rum/Arap Ortodokslar arasında evlilik oldukça az. Ama bu konuya ve nedenlerine daha önce yaptığımız başka bir çalışmada değinmiştik Özgürle. Sadece şunu söyleyebilirim, bize gelen ilk tepkilerde insanlar Yahudi-Müslüman evliliğinin az olduğunu düşünüyordu ancak oldukça fazla. Bunun dışında ilginç bulduğum verilerin başında ilk iki kuşağın yaşadığı travmatik tecrübeler bir yana yeni kuşaklarda karma evliliğin çokkültürlü bir yapı geliştirilerek sürdürülmesi. Tabii burada bireylerin dindarlık seviyelerindeki düşüşün de etkisi var ancak şunu da belirtmek gerek, her ne kadar görüştüğümüz bireylerin çoğu kendini deist ya da ataist olarak tanımlasalar da içine doğdukları din ve ritüellerine evlilik süresince daha fazla tutunduklarını gördük. Mesela bayram ritüellerini yaşatma, etno/dinsel kimliklerini çocuklarına aktarma konusunda çaba sarfettiklerini gözlemledik. Buna ek olarak karma evliliklerin neden aileler ve dini otoriteler tarafından tercih edilmediği, son yıllarda karma evliliğin artışındaki nedenler, bu ilişkilerin/evliliklerin sürdürülebilmesi için kullanılan ortak stratejiler elde ettiğimiz verilerin başında geliyor.


Biz sorularımızı sıralarken, sizinle ilgili de geri planda tutmamamız gereken bir durum söz konusu aslında…  Siz de karma evlilik gerçekleştiren bireylerden birisiniz… Kitabınızda bu konuyu seçmenizin, sizinle ilgili özel bir nedeni var mı?

Evet, tabii kişisel sebebi yadsıyamam. Dediğiniz gibi ben de karma evlilik yaptım. Evliliğe giden süreç ve evlilik süresince yaşanan sıkıntı ve evliliğimin bana kattığı zenginlikleri biliyorum. Bunun yanında cemaatlerin ve dini otoritelerin bu evliliklere bakış açısı ve uygulanan stratejiler beni bir akademisyen olarak düşündürüyordu. Cemaatlerin sayılarının gittikçe azaldığı ve evliliğe yüklenen anlamın farklılaştığı bir dönemde karma evlilikler bana sorarsanız kaçınılmaz. Ve bu konuya dair doğru bir strateji geliştirilmesi için öncelikle karma evlilik yapan bireyleri dinlememiz ve anlamamız gerekir kanısındayım. Bu çerçevede benim gibi azınlık mensubu bireyler neler yaşıyorlar? Karşılaştıkları sıkıntıları kolay aşabildiler mi? Ben kendini dindar olarak tanımlayan bir aileden gelmiyordum. Peki dini ritüelleri önemseyen, benimkine görece dindar aileleri olan çiftler nasıl süreçlerden geçti? Bu soruların sorulması ve cevaplandırılması gerekiyordu.

Rum, Yahudi ve Ermeni cemaatleri… Bu üç cemaatin de genel olarak belirgin özelliklerine baktığımız zaman, aralarında ilişkiler bakımından değerlendirdiğinizde büyük ayrımlar yaşanıyor mu? Özellikle geleneklerin genç kuşaktaki durumu nedir?

Görüşmecilerimizin anlatılarıyla 1. ve 2. kuşakta özellikle Müslümanlarla yapılan evliliklerde cemaatten kopma, kendi dilini, kültürünü yaşayamama gibi acı tecrübeleri dinledik. Tabii o zaman sadece Müslümanlarla yapılan evlilikler değil, kendi aralarında yaptıkları evlilikler de kabul görmüyor. Yeni nesile baktığınızda karma evlilikler artıyor ama bu evliliklerde çoğunlukla iki tarafın da dini/etnik kültürüne ve ritüellerine saygı duyuluyor, farklılıklar karşısında köprüler inşa edilmeye gayret ediliyor, empati kuruluyor. Bu evliliklerin çocukları farklı kültürler arasında daha kolay geçiş yapabiliyor, melez uygulamaları keşfedebiliyor. Ayrımlar ise özellikle ilişkinin başlarında ailelerin talepleri ve dini otoritelerin tutumu ile belirginleşiyor.  Mesela, Müslüman-azınlık evliliklerinin bazılarında bazen Müslüman taraf herhangi bir dini ritüel talep etmezken, Hristiyan ya da Yahudi taraf kilisede ve sinagogda dini nikah istiyor. Bu durumda ister istemez ailelerin buruklukları ilişkiye yansıyor, bazen çetrefilli bir hal alabiliyor. Bazı durumlarda kilisede dini nikahı isteyen taraf bunun karşılıklı olması açısından imam nikahı kıyılmasını kendi teklif edebiliyor.

Yine Kısmet Tabii…’den yola çıkarak ailelerin sosyo- kültürel konumları, dindarlık seviyeleri ve politik duruşları yapılan evlilikleri nasıl etkiliyor, ailelerin bu evliliklere tepkileri nasıl oluyor? Sizce çiftler bu eksende evliliklerini sağlıklı bir şekilde sürdürebiliyorlar mı?

Ailelerin ait olduğu kültürel sermaye ve dindarlık durumları özellikle aileleri tanıştırma kararı aldıklarından itibaren bir mücadele alanı haline geliyor. Bu çiftler birbirlerini severek evleniyorlar. Beraber bir yaşam sürdürebilmenin yollarını arıyorlar ancak bunu yaparken ailelerini de mümkün olduğunca az üzmek ve onların taleplerini yerine getirmek istiyorlar. Bir yandan da böyle evlilikler söz konusu olunca kendileri de dini kültürel miraslarını yansıtan ritüellerini gerçekleştirme eğilimine giriyorlar. Tüm bunlara rağmen bence sağlıklı bir ilişki sürdürüyorlar. Ailelerinden gelebilecek kırıcı ifadeleri birbirlerine aktarmamaya özen gösteriyorlar; eşlerinden gelecek kırıcı olabilecek ifadeleri de yutkunuyorlar. Ama ailelerini evliliklerine müdahale ettirmiyorlar. Hem eşlerinin hem kendilerinin kültürel sermayesini evliliklerinde beraber yaşatıyorlar.

Evlilik gibi, kişilerin en özeli olan konuyu dinsel, kültürel ve ideolojik farklılıklar açısından pek çok insanla konuştunuz, irdelediniz, araştırdınız… Bu araştırmanın okuyucuya ve topluma en önemli katkısı sizce ne olacak?

Öncelikle alanında yapılmış ve konuyu derinlemesine inceleyen ilk akademik çalışma.  Bu anlamda birçok çalışmanın da önünü açacağını düşünüyorum. Sadece incelediğimiz bu üç cemaat için değil dinler ve mezhepler arası tüm karma evliliklerin kolay olmadığı gibi imkansız da olmadığını, belli stratejiler uygulanarak kendi kültürünü bir kenara ötelemeden ilişkinin sürebileceğini gösteriyor. Azınlık toplumlarının gittikçe azalan sayılarını gözönüne aldığınızda gerek azınlık toplumlarının, gerek de onların dini ve sivil otoritelerinin gözardı edemeyeceği bir konu haline geldi karma evlilikler. Biz bu evliliği yapanların deneyimlerine ayna tutarak bu konuda toplumların daha yapıcı yaklaşımlara bürünebileceğine inanıyoruz.


Röportaj: Sevim Zengin - Fotograf: Berge Arabian